RÖPORTAJ: RAZİYE ERDEN YILDIRIM
‘Gençlere taş çıkartır’ deyimini bilirsiniz. Bu söz tam da Funda Atamer için söylenmiş sanki. 58 yaşındaki Atamer ile ‘el emeği’ ürünlerini sergilediği standın başında tanıştık. Önce onu ayakta, müşterilerine kendi elleriyle işlediği çantaları anlatırken fark ettim. Yanına gittiğimde karşımda tam bir hanımefendi vardı: Duruşu, konuşması, zarafetiyle dikkat çekiyordu. O an yoğun olduğu için uzun uzun konuşamadık ama başka bir gün için sözleştik. Emekli olup gezip tozmak varken neden el işleriyle uğraştığını merak ettim… Daha sonra bir kafede görüştüğüm Funda Atamer, el işi göz nuru ürünlerinin satış serüvenini anlattı.
Öncelikle sizi tanıyalım... Kaç yaşındasınız, nerelisiniz?
Mersinliyim. 58 yaşında, emekliyim. Hayatım el işleri yaparak geçiyor. Kedilerim var, onlarla vakit geçiriyorum. 5 yıl önce omurga kırığından ötürü fibromiyalci hastası oldum. Bir süre eve bağlı yaşadım. Sokağa çıkamıyor, iş yapamıyordum. Fakat boş oturamıyordum. Kızımın önerisiyle çanta örmeye başladım. Örgü de bilmiyordum. Elime tığ bile almamıştım. Youtube videolarından tığ tutmayı, kullanmayı öğrendim. Pinteres’ten modeller, videolar bularak denemeler yaptım, sonrası geldi.
Mesleğiniz neydi…
Ekonomistim.
El işine ne zaman, nasıl başladınız?
Beş yıl önce kendime bir hobi ararken kâğıt ipten çantaları gördüm, onların güzelliğinden esinlenerek yapmaya çalıştım. İlk denemelerde tabii ki başarısızlıklar yaşadım. Ama azim ederek sonunda kâğıt ipten çanta yapmayı öğrendim ve yapmaya başladım.
Ailenizde ya da çevrenizde bu işlerle ilgilenen biri var mıydı, yoksa içindeniz mi geldi?
İçimden geldi. Bir hobi ararken hoşuma gittiği için el işi yapıyorum.
Eline tığ bile almamış biri olarak örgü işi yapmak zor olmadı mı?
Zor oldu. İlk denemeler başarısızlıklarla sonuçlandı. Bir çantayı bitirip, söküp tekrar yeniden yaptığım zamanlar oldu. Azim ederek, yılmadan başarmaya çalıştım, başardığıma da inanıyorum.
Pes etmemişsiniz çok güzel…
Pes etmem! Hayatta hiçbir şeyden pes etmem.
Hangi el işlerini yapıyorsunuz? Örgü, çanta…
Örgü işleri yapıyorum. Rafya iplerden çanta, koton iplerden atkı, eldiven, bere, runnerler yapıyorum. Değişebiliyor zaman içerisinde.
En çok emek verdiğiniz, “bu bende kalsın” dediğiniz bir el işiniz oldu mu?
Bir model çantam vardı, çok sevmiştim. Her stantta bir tane satılıyor ve tekrar yapıyorum, sonraki stanta yetiştiriyorum. Sonuncusunu yine sattım. Yeniden yapmaya başlayacağım.
El işlerinizi stantlarda satma fikri nasıl oluştu?
El işlerine hobi olarak başladım ama hoşuma gittiği için çok fazla çanta ürettim. Bunları elimden çıkartıp, malzeme alıp yenilerini yapabilmek için paraya dönüştürme ihtiyacı duydum. Bu arada da Mezitli Belediyesi Lions kulübü, Rotary Kulübü’nün etkinliklerinde stant kiraladıklarını gördüm. Onlara başvurdum. Zaman içerisinde tüm etkinliklere katılmaya başladım.
Kaç yıldır stantlarda el işlerinizi sergiliyorsunuz?
Dördüncü senem.
Devamlılık açısından stantlar işe yarıyor mu?
Tabii ki… Sirkülasyon açısından işe yarıyor. Bu işi yapabilmek için evdekileri eksiltmem gerekiyor. İlk zamanlar hediye ederek çözüyordum bu işi. Ama bir yerden sonra malzemeler için paraya dönüşmesi gerektiğine inandım ve stant işine başladım.
Bir ürün ortaya çıkınca “işte bu, oldu!” dediğiniz an nasıl bir his?
O bir zaferdir. Savaş kazanmak gibidir. Zaman zaman gecenin ikisinde, üçünde son ilmiği vurarak onu karşıma alıp o örgüyle gurur duyarak, keyif alarak yatağa gidip uyumak bambaşka bir his.
El işin sizin için bir terapi mi, bir geçim kaynağı mı, yoksa bir yaşam tarzı mı?
En önemlisi terapi. Bir şeye ihtiyacım vardı, tutunmak için. Bana güzel bir eşlikçi oldu.
İlk kez stant açtığınız gün hangisi daha baskındı: Heyecan, korku, umut?
İlk kez lionsların bir etkinliğinde birkaç kişi “hadi senin el işlerini görücüye çıkaralım” dedi. Kendi stantlarının ucunda bana ufak bir yer verdiler. Satıştan hisse verecektim onlara, umutsuz bir şekilde gittim ama güzel satış yaptım. Eve geldim. Kendi kendime, “bu iş olacak” dedim. Daha sonra gittim bir sürü malzeme aldım ve daha seri bir şekilde üretime geçip bir sonraki kiralayacağım standın hayalini kurmaya başladım.
Umutsuz başlayıp umutla ayrıldınız yani…
Evet umutsuzdum. Çünkü satış yapmayı bilmiyordum. Hayatım boyunca hiçbir şey satmadım.
İnsanlarla birebir iletişimde olmak nasıl bir duygu?
Çok güzel. Stantlarda zaten satıştan çok yeni insanlar tanımak, sohbet etmek, ürünü tanıtmak ve ürününüzün beğenilmesi ile ilgili övgü almak çok güzel bir paylaşım. Sosyal medya üzerinden de satış yapıyorum ama stantlarda insanlara dokunuyorum, insanlar ürünlerime dokunuyor, birbirimiz ile göz teması kuruyoruz. Çok daha keyifli oluyor. Bazı ürünler ile bağ kuruyorsunuz. Sevdiğim bir çantayı birine satarken kişinin gözündeki ışığı görmek ve “evet gerçekten sevdi, güzel kullanacak” fikri güzel bir şey. Sosyal hayatta insan ilişkileri güzeldir benim açımdan.
Stantta yaşadığınız komik ya da unutulmaz bir anınız var mı?
Yaş almış insanlar geliyor. Gizlice fotoğraf çekmeye çalışıyorlar. Belli ki onlar da el işi yapıyor. Her seferinde onlara diyorum ki; “model almak istiyorsanız, ben tutayım siz güzelce çekin” örüyorsanız zaten almanıza gerek yok, ben de örüyorum kızıma gidip bir yerden almam. Fotoğraf çekip gizli gizli yapmayın, ben model vermeye açığım” diyorum. Hoşlarına gidiyor, her seferinde de gülüyoruz. “Bu iyi olmamış ben bunu böyle yapıyordum” diye fikir verenler de oluyor. Saygıyla karşılıyorum, esinlendiğimi söylüyorum.
Yağmur, sıcak, rüzgâr… Her şeye rağmen o stantlarda durmak nasıl bir dayanıklılık istiyor?
En son standım sıcağın altında ter atarak, zaman zaman boğularak kötüydü ama yine de pes etmeden durabildik. Bir önceki Rotary’lerin standında Mersin’in Kushimoto sokağında bir felaket yaşandı. O selin altında ürünlerimiz, kendimiz perişan bir şekilde zar zor toparlanıp eve döndük, yine de pes etmedik. Ürünlerimizi temizledik, kuruladık bir sonraki standa hazır halde bekledik.
Fiyat konuşmaları, pazarlıklar sizi zorluyor mu, yoksa alıştınız mı artık?
En zor kısmı bu zaten. Başta çok utanıyordum ürünlere bedel biçerken. Çünkü biliyorsunuz her şeyin bir maliyeti var. Maliyetlerini hesaplayıp o fiyata satmaya çalışıyordum. Eşim ve kızım uyarıyordu; “el emeğin, kârın var, bunları da eklemek zorundasın” diye. Kendi el emeğimi koymak biraz sıkıntı veriyordu bana, el emeğimi koymanın ayıp olduğunu düşünüyordum. Ama zaman içinde tabii bu da gelişti. Stantlarda bir bedel belirliyoruz ama gelen müşterinin maddi gücü yoksa ve almayı çok istiyorsa malzeme fiyatına satış yapabiliyorum.
Kendi emeğini satmanın, kendi kazancını elde etmenin duygusu nasıl?
Güzel, çok keyifli. Kimseden el açıp para istemiyorsunuz. Ne kadar emek verirseniz onu o kadar paraya çevirip, cebinize koyuyorsunuz. Bu sizin azminizi, gayretinizi, sebatınızı arttırıyor.
Aslında emeklisiniz bir geliriniz var. Evde oturmak yerine üretmeye devam ediyorsunuz…
Üretmeyi, gezmeyi seviyorum. Bunların gelirleri ile gezmeye gitmekten hoşlanıyorum. Bir yerler görmeyi istiyorum. Boş oturmayı sevmediğim için ya üretimle ya da gezintiyle geçiyorum zamanımı.
“Ben de yaparım ama vaktim yok” diyen kadınlara ne söylersiniz?
Vakit yaratılacak bir şeydir. Günü planlayarak, az uyuyarak, sosyal medyada daha az kalarak, hepimiz temizlik, titizlik seviyoruz ama hayatın anlamının sadece bu olmadığını anlayarak yaşarsak kendimize zaman ayırabiliyoruz.
Hiç “bu yaştan sonra olmaz” diyenler oldu mu?
Olmadı. Herkes destek oldu. Annem, eşim, kızım ve en yakın arkadaşlarım destek oldu. “Aaa bu işi çok iyi yapıyorsun, çok güzel oluyor” şeklinde takdir edici sözlerle motive ettiler.
Ve stantlarla kalmayıp yaptığınız işi markalaştırmışsınız…
“Basa” markamın adı. Bu markayı kızım ve eşim kurdu. Beril Atamer, Seyhan Atamer isimleri. Kendileri bir iş yapmayı planlıyordu. Kararsız bir şekilde “onu mu yapsak, bunu mu yapsak” diye onlar düşünürken benim çantalarım ortaya çıktı. Ve elimizdeki hazır logo ve etiketleri çantalarımda kullanarak satışa çıkarttım.
Gün içinde en huzurlu anınız…
Akşam 20.00’dan sonra… El, ayak çekiliyor. Benden kimse bir şey istemiyor. İşlerim bitmiş oluyor, kedilerim uyumuş oluyor. Televizyonumu açıp, örtümü alıp karşısına oturduğum zaman. Ve o saatler hiç bitmesin istiyorum. 23.00 olmasın istiyorum, on biri gördüğüm zamanda kendimi yatmak zorunda hissediyorum vücuduma bunu borçlu olduğumu düşünüyorum.
25 yaşındaki haliniz karşınızda olsa, ona ne öğüt verirdiniz?
“Daha cesur ol” derdim.
Bir gün atölye açmayı hayal ediyor musunuz?
Atölye açmayı hayal etmiyorum. Evimdeki kendi konforumdan ayrılmak istemiyorum. Hem evimde olmak hem de bir şeyler üretmek istiyorum. Bu iş beni tam zamanlı bağlamasın istiyorum. Bu işi ben hobi olarak yapıyorum. Geçim kaynağı haline getirmek ve hırs yapmak istemiyorum. Sadece bu işten keyif almak istiyorum.
Hikâyenizden ilham alacak kadınlara ne demek istersiniz?
Öğrenmenin yaşı yok. Azmetsinler, herkes her şeyi başarabilir. Bilmek zorunda değilsiniz, öğrenebilirsiniz. Hiç kimse annesinden doğarken bu yeteneklerle, donanımlarla, bilgiyle doğmuyor. Bunlar yaşayarak, kazanarak, biriktirerek öğrenilen şeyler.
Üretmek, paylaşmak, direnmek… Tüm bunların size öğrettiği en büyük ders…
Ürettim, paylaştım, direndim ve kendime olan güvenimi kazandım. Ayaklarım yere daha iyi basmaya başladı. Bir şey başarmanın mutluluğu çok güzel, zaman içerisinde özgüven artışına dönüşüyor.
Bir çanta yapımı kaç gün sürüyor…
İlk zamanlar çok hevesliydim. Ellerimde hafif arızalar oldu. Bir günde bir çanta bitirdiğim oluyordu. Öğlene doğru başlıyordum; gece bir, ikiye kadar uğraşıyordum. Bitirmeden uyumuyordum. Sonra kendimi dizginleyerek, hayat tarzım olmadığını hayatın içene kendimi yeniden entegre etmem gerektiğini kendime izah ederek geri çektim. Keyif alarak yapmam gerektiğini anladım. Sonra üç, dört gün dürmeye başladı eğer dışarı çıkmam gerekirse bir hafta uzayabiliyor. Bir acelesi olmadığını düşünüyorum. Yani o anki ruh halime göre değişebiliyor.
Eklemek istedikleriniz var mı?
Yaşınız ne olursa olsun; beden ve zihin gücünüz el verdiğince her şey yapabilirsiniz. Herkesin elinden bir şey geliyordur illaki, herkes bir şey yapabilir, başarabilir. Vazgeçmemeli, pes etmemeli… Maddi kazanç en güzeli ama yanı sıra manevi kazançta ruh dünyanız güzelleşiyor. Başarı beraberinde mutluluğu, özgüveni, sosyal çevreyi de getiriyor.
|