KİTABIYLA ÇOCUKLARIN HAYATINA DOKUNDU




Tarih: 12 Kasım 2025 Çarşamba 10:30

RÖPORTAJ: RAZİYE ERDEN YILDIRIM

Eğitimci Gamze Bilgin, “İki Uç Arasındaki” başlıklı eserinin gelirini bir yardım derneği aracılığıyla çocukların eğitimine burs olarak bağışladı

Gamze Bilgin.

Eğitimci, yazar, anne ve aynı zamanda bir iyilik elçisi…

Sakin, zarif, güler yüzlü.

O konuşurken dinleyenin içine huzur doluyor.

Mersin’de özel bir okulda müdür.

Ama o sadece yöneten bir müdür değil…

Öğrencilerinin kalbine dokunan, onlara ilham veren bir kadın.

Bir gün, “Ben çocuklar için başka ne yapabilirim?” diye sormuş kendine.

O soru, hayatının yönünü değiştirmiş.

Geçtiğimiz ay “İki Uç Arasındaki” adlı kitabı yayımlandı.

Bir öğretmenin kaleminden çıkan, ama aslında bir annenin, bir kadının, bir insanın iç yolculuğu…

İmza günleri dolup taştı, talep umduğundan da fazlaydı.

Ama Gamze Bilgin için mesele kitap satmak değildi.

Kitabının tüm gelirini, bir yardım derneği aracılığıyla çocukların eğitimine burs olarak bağışladı.

“Bir çocuğun yüzündeki gülümsemeye değsin, yeter” diyor.

İki bin adetlik ilk baskının bin 400’ü tükendi.

O kadar ki, köy okullarından, farklı şehirlerden yeni talepler geldi.

Gamze Bilgin, bu kez kitapların bir kısmını köy okullarına göndermek için kolları sıvadı.

Çünkü o biliyor ve diyor ki; iyilik çoğaldıkça güzelleşir.

“İyiliğin bir sınırı yok” diyor, ekliyor:

“Ben çocukların hayatına dokunabildiğim her projede var olacağım.”

İşte tam da bu yüzden…

Gamze Bilgin sadece bir eğitimci değil, ilham veren bir kadın.

Kaleminin ucu iyiliğe dokunan, yüreğiyle yazan bir insan.

Okulda ziyaret ettiğim Gamze Bilgin ile yeni çıkan kitabını ve iyilik yolundaki serüvenini konuştuk.

Öncelikle sizi tanıyalım…

1987 Mersin doğumluyum. Erciyes Üniversitesi, Fizik Bölümü mezunuyum. Öğretmenlik mesleğine adım atabilmek için Ankara Başkent Üniversitesi’nde pedagojik formasyon eğitimimi tamamladım. Mesleki gelişimime önem vererek birçok eğitim, seminer ve sertifika programına katıldım. Yaklaşık 15 yıla yakın süredir Mersin’de özel bir okulun çatısı altında öğretmenlik ve yöneticilik görevlerini yaptım. Son 11 yıldır kurucu ortağı olduğum Eğitim Kurumları bünyesinde anaokulu, ilkokul, ortaokul sorumlusu ve ortaokul müdürü olarak görev yapmaktayım.

Bir okul müdürü, bir yazar, bir iyilik elçisi! Ne ara bu kadar rolü sığdırdınız hayatınıza? Uyku ne zaman, kahve kaç bardak?

Bu sorunun cevabı benim için çok net: Sevdiğiniz şeyi yapınca yorulmuyorsunuz. Hedefleriniz, hayalleriniz ve onlara ulaşmak için gösterdiğiniz gayret, yorgunluğu unutturuyor. Aslında ben hayatıma yeni roller eklemiyorum; hayallerimi emek vererek gerçeğe dönüştürüyorum.

Bu süreçte elbette hayatımdaki pek çok şeyden fedakârlık etmek zorunda kaldığım oluyor. Uykusuz kaldığım günler de var. Ama çabanızın karşılığı bir iyiliğe, bir projeye ya da bir çocuğun hayatına dokunmaya dönüştüğünde, o mutluluk uykudan daha değerli oluyor.

Kahve konusuna gelince…

Artık kaç fincan içtiğimi saymayı bıraktım diyebilirim.

“Kalemimden doğan bu kitap” diyorsunuz… Ne zaman doğum sancılarını hissettiniz? Yazmak nasıl bir ihtiyaç haline geldi sizde?

Aslında bu kitap, yıllardır içimde taşıdığım bir hayalin gerçeğe dönüşmesiydi. Meslek hayatım boyunca pek çok çocuğun zorlu şartlarda okuduğuna şahit oldum. Kendi çatımız altında elimizden geldiğince destek olabiliyorduk; fakat ulaşamadığımız çocukların hayatına nasıl dokunabilirim diye hep düşündüm. Bir noktada yazmak; sadece ifade etme ihtiyacı değil, bir köprü kurma aracı oldu. Okumak benim için en büyük besin kaynağıydı. Yıllardır edindiğim bilgi ve deneyimleri hem eğitimcilere hem de ebeveynlere ışık tutmak için bu kitaba aktardım. Ve bu kitabı sadece bir eser olarak değil, iki yönlü bir iyilik projesi olarak kurguladım: Hem okura bilgelik ve farkındalık sunmak hem de kitaptan elde edilen tüm geliri 6 Şubat Yaşam Derneği aracılığıyla ihtiyaç sahibi çocukların eğitimine bağışlayarak onların hayatına dokunmak. Bu yüzden bu kitap benim için yalnızca yazmaktan ibaret kalmadı.

Bir okul müdürü olarak, eğitimin tam kalbindesiniz. Yazarlıkla yöneticilik nasıl bir denge içinde? İki taraf birbirini nasıl besliyor?

Ben bu soruya bir okul yöneticisi olarak değil, bir eğitimci olarak cevap vermek isterim. Çünkü bu kitap, yöneticilik kimliğimden önce; öğretmenliğimden ve anneliğimden doğdu. Yıllardır öğrencilerimi gözlemledikçe edindiğim deneyimler ve anneliğin bana kazandırdığı tecrübeler, bilinen sevgi dilinin iki yönlü aktarımı olarak kitabın temelini oluşturdu. Bu yüzden “bir denge kurdum” demektense; öğretmenlik, annelik ve yazmanın birbirinin doğal devamı hâline gelmesi diyebilirim.

Kitabın tüm gelirini ihtiyaç sahibi çocukların eğitimine bağışlıyorsunuz… Sizce iyilik bulaşıcı mı?

Kesinlikle! İyilik, tıpkı bir virüs gibi yayılır; ama onun yarattığı etki mutluluktur. Bir kişi başlatır, sonra onlarca hatta yüzlerce kişiye ulaşarak büyür. Ben bu süreçte yalnızca ilk adımı attım; devamı, yüzlerce insanın desteğiyle, kalplerinin güzelliği ve iyiliğiyle geldi. Ve hâlâ gelmeye devam ediyor.

İlhamınızı kimden aldınız? “Tamam, ben yazacağım!” dedirten o ilk kıvılcım…

İlhamım her zaman çocuklar oldu. Bir çocuğun hayatına dokunmak istiyorsanız, ailesinden sonra en büyük şans eğitimcinindir. Her gün karşılaştığım çocuklara dokunabilmek benim için büyük bir mutluluktu; ancak dışarıda, ulaşamadığımız birçok çocuğun olduğunu bilmek içimde hep bir eksiklik bırakıyordu. İşte o çocuklara da ulaşma isteği, onların eğitim hayatına katkı sağlayabilme düşüncesi benim en büyük ilhamım oldu. “Ben yazacağım!” dediğim an, hayatımda erteleme alışkanlığım olmadığının farkındalığıyla, “zamanı geldi; artık yazmalıyım.” dediğim andı.

Her gün çocuklarla olmak size ne kazandırıyor?

Her gün çocuklarla olmak, hayatta ne kadar şanslı olduğumu bana yeniden hatırlatıyor. Onlar sayesinde en saf, çıkarsız, koşulsuz ve en gerçek hâliyle sunulan sevgiyi her gün görebiliyor, hissedebiliyor ve bundan fazlasıyla besleniyorum. Bence bu, benim için dünyanın en büyük şanslarından biri.

Yazmak sizin için terapi mi, sorumluluk mu?

Yazmanın benim için terapi mi yoksa sorumluluk mu olduğuna gelince… İlk başta yazmam gerektiğini bir sorumluluk olarak gördüm; çünkü bu kitabın bir amaca hizmet etmesini istiyordum. Ancak yazmaya başladıkça bunun, okumaktan bile daha keyifli bir süreç olduğunu fark ettim. Duygularımı, düşüncelerimi ve tecrübelerimi kâğıda dökmek beni hem besledi hem de iyileştirdi. Bu yüzden yazmak benim için başlangıçta bir sorumluluktu, ama zamanla güçlü bir terapiye dönüştü diyebilirim.

Kitabınızla ilk buluştuğunuz anı hatırlıyor musunuz? “Ben yazdım bunu!” dediğinizde nasıl bir Gamze vardı karşınızda?

Kitapla ilk buluştuğum anı hatırlıyorum ama aslında asıl yolculuk, yazmaya başladığım ilk cümlede başladı. Yazdığım her bölümde farklı duygular iç içeydi. Bir sevgiliye duyulan hisler gibiydi… İçinde heyecan vardı, mutluluk vardı, aşırı duygusallık vardı. Bugüne kadar yaşadığım tecrübelerin gözümün önünden akıp geçtiği, kalbimin dolup taşarak yazdığı bir süreçti.

Ancak kitabı bitirdiğimde, çok sevdiğim birinden ayrılıyormuş gibi hissettim. Hüzünlendim. Çünkü uzun süre emek verdiğim, bana eşlik eden bir yolculuk sona ermişti.

Sonra kitap basılı hâliyle elime ulaştığında…

O an, yeniden kavuşmak gibiydi. Mutluluk, heyecan ve derin bir şükür duygusu yaşadım.

“Ben yazdım bunu.” demekten çok, şunu hissettim:

“Hayalim gerçek oldu… ve bu kitap, birçok çocuğun hayatına dokunacak bir köprüye dönüştü.”

Karşımda hâlâ hayallerinden vazgeçmeyen ve gene bir hayalini daha gerçekleştirebilen, inandığı yolda yürüyen vazgeçmeyen bir Gamze vardı.

İmza gününüzde, o iyilik köprüsünden geçen kalplerle buluştunuz. Heyecanlı mıydınız? Nasıl geçti?

Heyecanlıydım elbette, ama heyecandan daha baskın olan duygu derin bir duygusallıktı. Hayalime kavuşmuş olmak, bu sürecin içinden hakkıyla çıkmak ve birçok güzel insanın yüreğini aynı iyilikte birleştirmek… Tüm emeğin karşılığını görmek, tarif edilmez bir duyguydu. O gün, sıradan bir imza günü değildi. Sanki bir kitabın imzası değil de, birçok çocuğun geleceğine atılan imzaların buluşmasıydı.

Son olarak… Gamze Bilgin’in kalbinden geçen asıl köprü…

Kalbimden geçen köprüyü, iyiliğin ana damarı olarak görüyorum. Çünkü ben iyilikle beslenen bir bireyim. Bu yüzden benim kalbimden geçen asıl köprü; iyilikle yapılan her şeye dayanıyor. Ve bu iyiliğin merkezinde, bize o en değerli duygu olan sevgiyi en güzel ve en gerçek hâliyle sunan çocuklar var.

 

 


Etiket:


Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

 
 
  SOSYAL MEDYA
 
 
  GAZETEMİZ
 
 
  BASIN İLAN
 
 
  HAVA DURUMU
 
 
  FACEBOOK
 

 
 
 


 

Siteden yararlanırken yayın politikamızı okumanızı tavsiye ederiz. mersinhakimiyet.com © Copyright 2019-2025 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz. mersinhakimiyet.com basın ve yayın meslek ilkelerine uyar.

URA MEDYA