MERVE KANKAN
Ailesi tarafından yalnız bırakılan, bipolar ve kumar bağımlısı eşiyle yıllarca mücadele eden Emine Üzük, iki çocuğuyla tek başına hayata tutunarak sıfırdan başladığı yolculuğu büyük bir başarıya dönüştürdü. Yokluk içinde dört metrekarelik küçük bir dükkânda attığı ilk adım, bugün Mersin’in en bilinen kostüm atölyelerinden biri ve butik sahnesine uzanan ilham verici bir hikâyeye dönüştü.
Mersin’de kostümevi işleten Emine Üzük, bugün 14 yılı aşkın emeğiyle sektörün bilinen isimlerinden biri. Ancak onun hikâyesi bir başarıdan çok daha fazlası: Zorlukların içinden yükselen, kararlılıkla örülen bir yaşam mücadelesi.
Sektördeki 14 yılı aşkın yolculuğunuz nasıl başladı?
“İki küçük dükkânım vardı fakat kostüm stokları artınca daha büyük bir yere geçmek istedim ve tavsiye üzerine buraya taşındım. İçerideki tiyatro salonu aslında bir havuzdu; burayı ben tiyatro sahnesine çevirdim. Mesleğim gereği birçok özel veya devlet tiyatrolarıyla tanışıklığım var. Onlardan da destek gördüm ve butik bir sahne oluştu. İçerideki malzemelerde, ben buraya ilk geldiğimde burası harabe gibiydi. Dükkan sahibi eşyaların atılmasını istemediğini belirtti. Ben de hem o eşyaları hem kendi eşyalarımı birleştirerek konseptli fotoğraf çekim alanları olarak kullanayım derken salon son olarak bu hali aldı. Fakat bu gördüğünüz kocaman salon büyük mücadeleler büyük emekler ile oluştu. Mesleğe başlama hikayeme gelince, en dipten başladığımı söyleyebilirim. İlk etapta giyim öğretmeniydim; evlendim, iki tane oğlum oldu. Evlendikten sonra tayinimiz çıktı ve Sivas’tan Balıkesir’e taşındık. Çocuklarımın biri birinci, diğeri dördüncü sınıfa gidiyordu ve bakacak kimse yoktu. Daha sonra eşimin bipolar hastası olduğunu öğrendim; çok sıkıntılı bir süreçti ve ataklar geçiriyordu. Bunun yanında evliliğimiz boyunca eşimin kumar bağımlılığı vardı. Öğretmenlik yaptığım süreçte de maaşımı bu borçlara vermek zorunda kalıyordum. O zamanlar çocuklarım küçüktü ve iki tarafın da aile baskılarıyla bu evliliği yürütmek zorunda kaldım; bir alternatifim yoktu. Ailemden destek istedim fakat göstermediler.
“KENDİ İŞİMİ KURMAM GEREKİYORDU VE İSTİFA ETTİM”
Eşiniz bipolar ve borderline hastalığıyla mücadele ederken yaşadığınız en zor an neydi?
Bir gün hiç unutmam; eşimin atak dönemleri gelmişti. Memlekete gitmiştik, oradan Ankara, İzmir… Hastane hastane çözüm arayışındaydık. Gece eve geldik, eşim atakta, saat geç; her yer kapalı. Evde hiçbir şey yok, bir aydır ev kapalıydı. Çocuklar aç olduğunu söylüyordu. Televizyonu açıp tencereye su koyarak “yemek hazırlıyorum size” diye kandırıp kapı aralığından bakarak uyumalarını umuyordum. Televizyon karşısında beklerken… O günü asla unutamıyorum. O gün sabaha kadar uyuyamadım; “Rabbim, beni yoklukla sınadın, bir de varlıkla dene, ne olur” diye dua ettim. Eşimin durumu çok ilerledi; hem bipolar bozukluk hem borderline bozukluk hem kumar alışkanlığı… Balıkesir’de 5 yıl kadar kaldık. Doktor, “Eşiniz iyileşmeyecek. Sen tek başına mücadele edemezsin, mutlaka ailenden destek alman gerek. Çocuklarına zarar verebilir, yaşlandıkça hastalık daha da ilerleyecek.” dedi. Çok şükür eşimde şiddet eğilimi yoktu; zaten elinde olan bir durum değildi. Atak dönemleri geçtiğinde çok üzülüyor, depresyona giriyordu yaptıkları için fakat onun da elinde değildi; bu bir hastalık. Aileme anlattım, beni kabul etmediler. O gün karar aldım: “Benim artık iki değil üç çocuğum var, bu durumu kabul edip yaşamam gerekiyor.” Öğretmenlik maaşıyla da bunu başaramayacağımı biliyordum; kendi işimi kurmam gerekiyordu ve istifa ettim.”
“ALT KOMŞUNUN TEKLİFİ BİR DÖNÜM NOKTASI OLDU”
“Balıkesir’de bir ev tekstil atölyesi vardı, hemen alt komşumda. Almanya’ya gideceğini, kızının doğum yapacağını söyledi ve “Atölyemi sen işletebilir misin?” dedi. 1 ay beraber çalıştık, sonrasında o gitti. 3 ay onun yerine baktım, orada esnaflıkla tanıştım. Her şeyi halledebildiğimi fark ettim. “Neden yapmayayım, büyütebilirim.” diyerek bu sektöre karar verdim. Mersin’e geldik. Kız kardeşim de burada anaokulu öğretmeniydi, buraya yerleştik. Çocuklarımın biri lise, biri ortaokul olmuştu. Artık liseyi burada kazanması da gelmemizde etkili oldu. Eşim bizden bir süre sonra Adana’ya gelebildi, oradan gidip geliyordu. Tayin sebebiyle bekledi. O süreçte bizden ayrı, yalnız kalınca hastalığı da ilerledi, kötü etkilendi. Çocuklarım artık çok bunalmıştı ve yurtdışına yerleşmek istiyordu. O zamanlar Ankara Anlaşması vardı ve kuzenim İngiltere’deydi. Ama eğitimlerini tamamlamadan, üniversite diplomalarını almadan hiçbir yere gitmelerini istemiyordum. Eşimi de bir kliniğe yatırmadım; uzak kalınca daha da kötüleşiyordu. Sağlık Bakanlığının acil yardım çağrıları oluyor; oradan kaymakamlıktan izin alarak raporlarımla acil bir durumda hemen polis ve ambulansın geleceği bir yardım çıkarttım. Mersin’e geldiğimde ise girdiğim tekstil atölyesinde yine hamile bir kadın vardı; yerine işletmemi istedi. Birkaç ay orası ile ilgilendim. İki sene kadar sonra memleketimizdeki evi sattım, buradan bir ev aldım. Evin yanında küçücük, dört beş metrekarelik bir dükkan vardı. Hem eve çok yakın olması önemliydi çünkü evi de kontrol etmeliydim aynı zamanda. Önce ev tekstiliyle başladım fakat baktım çözüm değil; çünkü büyük firmalar var ve bizi eritiyorlar.”
“CAN KOSTÜM BÖYLE DOĞDU”
“Yeğenim yanımdaki okulda okuyordu, birinci sınıftı. Bir tiyatro oyunu sergileyeceklerdi, “Kostüm bulamayız.” diyorlardı. Elimden gelen bir iş; küçük bir makinem de var, “Ben dikerim.” dedim. Herhangi bir ücret de talep etmedim. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler için bir kostüm çıkardım. Kostümler inanılmaz bir beğeni aldı. Daha sonra diğer ortaokulun müdürü geldi; ücret verebilecek bütçelerinin olmadığını ama sadece kumaş ücretini vererek kostüm yaptırmak istediklerini söylediler; daha sonra “Kostümler sizde kalsın.” dediler. Onların da kostümlerini yaptım. O da çok büyük bir beğeni aldı. Bu sefer diğer okullarda duyulmaya ve aranmaya başladım. Diktiğim cüce kostümünü ona verdim, onu ona derken hem dikmeye hem kiralamaya başladım. “Buradan ilerlemeliyim.” dedim. İki tane öğrenci buldum, anket yaptırdım: “Çevrede tiyatro kostümlerine ihtiyaç var mı?” diye. Çok yüksek çıktı. Hemen tabeladaki “Ev tekstil” yazımı kaldırarak “Can Kostüm” adını verdim. Can da oğlumun adı bu arada. 23 Nisan kostümleri, tiyatro kostümleri derken duyula duyula ağımı genişleterek büyüdüm.
MERSİN’DE SEKTÖRDEKİ TEK İSİM OLDUK
Kazancınızı yıllarca çocuklarınızın eğitimine adadığınızı söylüyorsunuz. Bu süreç sizi nasıl etkiledi?
İlk beş altı sene yatırım yapamadım. Kazandım ama çocuklarımın eğitimi için harcadım. En büyük isteğim onların geçerli bir diploması olmasıydı. Büyük oğlum yurtdışında okumak istiyordu, para da kazanıyordum artık. Polonya’da bir üniversiteyi kazandı ve onu oraya gönderdim. Küçük oğlum Antalya’da tam burslu hukuk kazandı ve gitti. Kazandıklarımı onlara, yokluğu tattırmadan hem anne hem baba olmak istedim. Onlar da yaşıtlarından çok daha olgun olarak yetiştiler; daha doğrusu şartlar gereği daha erken olgunlaştılar. Üniversitelerini bitirdikten sonra gelip karşıma oturdular: ‘Okuduk, diplomamızı aldık ama görüşümüz aynı; biz Türkiye’de kalmak istemiyoruz.’ dediler. Hayalleri hep İngiltere ya da Amerika’da yaşamaktı. Yine gitmemeleri için öğrencilikten sonra bir iki yıl daha deneyim sahibi olmalarını istedim, burada destek oldum. İki sene sonra tekrar söyleyince: “Tamam.” dedim, “Artık hayallerinize engel olmayacağım; gidebilirsiniz. Kendinizi yetiştirdiniz.” dedim. ‘Aklımız sende kalıyor. Burada tek başına kalmanı istemiyoruz.’ dediler. Fakat artık işim yeni oturmuştu. Kazancımın hepsini dükkanıma ve çocuklarıma bağlamıştım ve şu an bu alanda neredeyse tek isim oldum Mersin’deki sektörde. Yılların emeğini birden bırakmak istemedim. “Bana biraz zaman tanıyın.” dedim. Onlar da “O zaman aklımızın sende kalmaması için babamı bir kuruma yerleştirmemiz gerek.” dediler. İlk başta karşı çıktım ama Antalya’da, oğlumun çevresinden çok iyi bakılacağına, mutlu olacağına emin olduğumuz, aklımızın kalmayacağı bir bakımevine yerleştirmeye karar kıldık. O günden sonra iletişimi kestim çünkü bana çok bağlıydı. Aynı sıcaklığı alırsa bakımevinde durmayacaktı. Çocuklarla iletişimdeler, onun için en iyisi olacak şekilde olmasını istedim.
Sorumluluklarınızın azalması işinizi nasıl etkiledi?
O zamandan sonra benim önüm açıldı. Çünkü çocuklar artık büyüdü ve kendi hayatında, eşim bakımevinde; sorumluluklarım kalktı ve sadece işime odaklanabildim. O süreçten sonra işim kartopu gibi büyüdü. En büyük gururum çocuklarım. Şu an ikisi de Amerika’da; büyük oğlum gideli 4 sene, küçük oğlum gideli 3 sene oluyor. Kendi işlerini yapmadılar fakat çok akıllı davrandılar; nereden para kazanabiliriz diye düşünerek, oraya gidip keşfederek hareket ettiler. Bir yapay zeka şirketi ve bir galeri açtılar. Önümüzdeki ay içinde AVM içinde restoran açılışları olacak. İki kere yanlarına gittim geldim; beni orada çok güzel gezdirdiler, ilgilendiler. Onları öyle gördükçe hem mutlu oldum hem çok gururlandım.”
|