“SU FAKİRLİĞİNE RAMAK KALDI”




Tarih: 10 Aralık 2025 Çarşamba 17:21

RAZİYE ERDEN YILDIRIM

Mersin Akdeniz Ziraat Odası’nın düzenlediği “küresel iklim değişikliğinin tarıma etkileri” panelinde, iklim krizinin tarımsal üretime etkileri, su kaynaklarının hızla tükenmesi ve gelecekte üreticileri bekleyen riskler masaya yatırıldı. Konuşmacılar, az su isteyen bitkilere yönelme, modern sulama teknikleri, sigorta güvencesi ve gençlerin yeniden tarıma kazandırılması çağrısında bulundu.

Mersin Akdeniz Ziraat Odası, küresel iklim değişikliğinin tarımsal üretim üzerindeki etkilerine dikkat çekmek amacıyla “Küresel İklim Değişikliğinin Tarıma Etkileri” konulu bir panel düzenledi. Tarım sektörünü yakından ilgilendiren iklim değişikliği konusunda farkındalık oluşturmayı hedefleyen panelde; iklim değişikliğinin üretim süreçlerine etkileri, karşılaşılabilecek riskler, bölgesel uyum stratejileri ve bilimsel veriler ele alındı. Panelde konuşmacı olarak yer alan Mersin Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı ve Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Okan Özkaya ile Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve iklim bilimci Prof. Dr. Levent Kurnaz, iklim değişikliğinin bilimsel boyutunu ve tarım ile kırsal üretime olası yansımalarını anlatarak çiftçileri bilgilendirdi.

Ziraat Odası konferans salonunda gerçekleşen panele; Mersin Akdeniz Ziraat Odası Yönetim Kurulu Başkanı Musa Yılmaz, Ulusal Turunçgil Konseyi Başkanı Kemal Kaçmaz, Mersin İl Tarım Müdür Yardımcısı Serdal Perişan, Mersin Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Değirmenci, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Başkanı Hakan Sefa Çakır ile çok sayıda çiftçi katıldı. Açılış konuşmalarının ardından panel üreticilerin soru cevap sonrasında tamamlandı.

YILMAZ: AZ SU İSTEYEN BİTKİLERE YÖNELMEMİZ GEREKİYOR

Her gün üretim alanlarında olduklarını ifade eden Mersin Akdeniz Ziraat Odası Yönetim Kurulu Başkanı Musa Yılmaz, 2025 yılının doğal afet yılı olması gerektiğini belirtti. Yeraltı su kaynaklarının bitme noktasına geldiğine dikkat çeken Yılmaz şunları söyledi: “Türkiye'nin birçok ilinde yaşanan doğal afetin ilimizde ve komşu illerimizde etkisini daha çok gösterdiğini biliyoruz. Tam da burada doğal afetlerden dondan zarar gören çiftçilerimize devletimiz birtakım desteklerde bulundu.

Son yıllarda öncelikle kırsal alanlarda yüksek rakımlı kesimlerde yeraltı su kaynaklarımız bitme noktasına geldi. Su kaynaklarımızın çok doğru kullanılması gerektiğini düşünüyoruz. Ve bu değişen iklim koşullarına uygun, daha az su isteyen bitkilere yönelmemiz gerektiğini düşünüyoruz.”

“TÜRKİYE SU FAKİRİ OLMA YOLUNA DOĞRU HIZLA GİDİYOR”

Aşırı sulamanın da üretime zarar verdiğinin altını çizen yılmaz, Çağlarca Mahallesi’nde yaşadıkları sorunu örnek vererek açıkladı. Yılmaz, şunları aktardı:

“Geçtiğimiz yıllarda, Toroslar ilçemizin Çağlarca köyünde birtakım incelemelerde bulunduk. Sebebi neydi? Orada kivi kök kuruması vardı. Bunlarla ilgili il dışında birtakım üniversitelerle birlikte çalışmalar yaparak bu kök kurumasının nedenlerini 3-5 yıl boyunca araştırdık. Aldığımız sonuç bu bölgede yeraltı su kaynakları olarak çok zengin bir köyümüz Sunturas, yeni adı Çağlarca. Bu kök kurumalarının büyük bir kısmı aşırı sulamadan kaynaklı. Demek ki aşırı sulamak da doğru değil. Suyu çok verimli kullanmak zorundayız. Çünkü; Türkiye su fakiri olma yoluna doğru hızla gidiyor. Bu bilinçle hareket etmemiz gerektiğini düşünüyoruz.”

Gelecek nesillerinin su bulma konusunda sıkıntılar yaşayacağının altını çizen Yılmaz, “Biz bir şekilde suya ulaşıyoruz. Üretimlerimizi gerçekleştiriyoruz ama gelecek nesillerimizi düşünmek zorundayız. Gelecek nesillerimizi tarıma hazırlamak, tarımda sürdürülebilir yatırımlar yaparak geleceğimizin de Türk tarımına çok ciddi katkılar yapmasının önünü açmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum.” dedi.

KAÇMAZ: ÜRETİCİNİN EN BÜYÜK İHTİYACI SİGORTA GÜVENCESİDİR

Ulusal Turunçgil Konseyi Başkanı Kemal Kaçmaz, açık alanda üretim yapan çiftçilerin zor şartlara ve afetlere maruz kalarak üretim gerçekleştirdiklerini belirterek şunları söyledi:

“İklim krizi artık kitaplarda, raporlarda geçen bir kavram olmaktan çıktı. Bugün bahçelerimizde, sulama kuyularımızda verim kayıplarımızda, meyve kalitesindeki dalgalanmalarda etkisini açıkça görüyoruz. Aşırı sıcak dalgaları, ani dolu ve fırtınalar, uzun süren kuraklık dönemleri, düzensiz yağış rejimleri. Bunlar artık istisna değil. Yeni normalimiz haline geldi. Ve bu tablo turunçgiller gibi iklim hassasiyeti yüksek bir ürün grubunda hem verim hem kalite ciddi bir şekilde etkiliyor. Türk turunçgiller için artık yeni bir üretim modeli zorunlu hale gelmiştir. Geleneksel sulama ve yetiştirme teknikleri bu iklim koşullarında yeterli olmuyor. Damla sulama, sensör destekli sulama, toprak nem ölçümü, gölgeleme ağları, modern bulama teknikleri gibi bunlar artık lüks değil, zorunlu bir dönüşüm alanı. Devlet desteklerinin özellikle modern sulama sistemlerinde, güneş enerji destekli sulamada ve su verimliliği yatırımlarında artarak devam etmesi gerekiyor. Üreticinin en büyük ihtiyacı öngörülebilirlik ve sigorta güvencesidir.

Yaşadığımız son afetlerde de bunun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördük. Buradan özellikle TARSİM'e ve ilgili kurumlara seslenmek istiyorum. Sıcak hava dalgası zararı, güneş yanı, kuraklık gibi iklim kaynaklı risklerin sigorta kapsamlarında daha güçlü şekilde yer alması artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Üretici ayakta tutacak olan konu güvence duygusudur.”

“ÇİFTÇİYİ DESTEKLEMEK, ÜLKENİN GELECEĞİNİ DESTEKLEMEKTİR”

Tarımda yapılması gerekenlerin altını çizen Kaçmaz, turunçgilin Türkiye’deki önemine değindi. Kaçmaz, sözlerine şöyle devam etti:

“Erken uyarı sistemleri, meteorolojik istasyonlar ve iklim modelleme tabanlı tarımsal karar destek mekanizmaları mutlaka güçlendirilmelidir. Su yönetimi bu sektör kaderini belirleyecektir. Çukurova, Mersin, Hatay ve Antalya havzalarında su stresi hızla artıyor. Düzensiz sulama, kaçak kuyular ve yanlış su planlaması gelecekte daha büyük kayıplara yol açacak. Havza bazlı su yönetimi, ortak su kullanım planları, yeraltı suyu kontrolü ve kayıt sistemi artık ertelenemez bir ihtiyaçtır. Ayrıca güneş enerjisi destekli sulama sistemleri üreticinin hem maliyetlerini düşürecek hem de sürdürülebilirlik kriterlerini güçlendirecektir. Meyve kayıplarını azalta azaltamazsak maliyetleri düşürmemiz mümkün değil. İklim krizi, hasat öncesi ve sonrası kayıpları ciddi şekilde artıyor.

Kalibreden düşük güneş yanığı, iri meyve kaybı, depolama sorunları… Bu kayıplarla üreticinin kâr etmesi, ihracatçının rekabet gücünü koruması mümkün değil. Bu nedenle teknik eğitimler, modern yetiştiricilik uygulamaları, doğru gübreleme ve budama, takvimlerin iklim modellerine göre güncellenmesi büyük önem taşımaktadır. Yeşil Mutabakat Dönemi sürdürülebilir üretim artık bir zorunluluk.

Üniversiteler, Bakanlık, Ziraat Odaları ve Ulusal Turunçgil Konseyi olarak ortak bir turunçgil sektörü iklim uyum master planı hazırlanması gerekiyor. Diğer bütün yaş meyve ve sebze üretiminde de aslında bu master planın uygulanması gerekiyor. Her bölgenin farklı riskleri ve farklı çözüm ihtiyaçları var. Bölgesel uyum planları, dijital tarım platformu sensör tabanlı erken uyarı mekanizmaları sektörü geleceğe taşıyacaktır. Çiftçiyi ayakta tutan güçlü destek politikalarıdır. Bugün üreticimiz girdi maliyetleri işçilik ve enerji yükü altında zorlanıyor. Çiftçi güçlü olursa Türkiye'nin gıda güvencesi de güçlü olacaktır.

Çiftçiyi desteklemek bu ülkenin geleceğini desteklemektir. Turunçgil sektörü bu ülkenin stratejik bir değeridir. Yaş meyve sebze ihracatının yüzde 50'ye varan bir bölümünü sadece turunç ihracatı olarak gerçekleştirmekteyiz. Onun için bizim sektörümüz gerçekten diğerlerine göre bir stratejik bir sektördür ve ülkemize sağladığımız dövizle net döviz girdisi bu son derece önemlidir” diye konuştu.

ÇAKIR: GENÇLERİMİZİ TARIMA SOKMAMIZ LAZIM

Türkiye’nin tarımdaki payının yüzde 50 küçüldüğüne vurdu yapan Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Hakan Sefa Çakır, gençlerin tarımdan uzaklaşmasından yakındı. Çakar, şunları anlattı:

“Tarım ülkesiyiz. Payımız yüzde 12'den yüzde 6'ya düşmüş. Yüzde 50 küçülmüş tarım. Kim büyümüş? Hizmetler sektörü yüzde 50'den yüzde 70'e çıkmış, finans sektörü çok büyümüş. Suyumuz, gıdamız, tarımımız yoksa ne sanayiniz olur ne turizminiz olur ne başka bir şeyiniz olur. Bir diğer sorun gençlerimiz tarıma gelmiyor. Bakın bizim arazimiz küçük para kazanamıyoruz. Bu ayrı bir durum. Adana'da büyük arazi sahiplerinin genç nesli tarımdan uzaklaşıyor. Bizim ne yapıp edip gençlerimizi tarıma sokmamız lazım. Sadece bu bizim isteğimizle olacak bir şey değil. Bunun bir devlet politikası olması lazım. Bu gençlerimizi kadınlarımızı toprağa teşvik edecek sistemler kurulması lazım. Topraklarımız bizim için çok kıymetli. Topraklarımızı zehirlemememiz lazım ve gelecekte doğal gıdaları çok yüksek paralara gidecek. Eğer dayanabilirsek güçlü olabilirsek, hepimiz iyi bir noktaya geleceğiz. Mersin bölgesinde toprak çok değerlendi, daha fazla değerlenecek. Onun için topraklarınıza sahip çıkmanız lazım. Topraklarınızı satmayın. Tek başınıza küçük bir araziniz var. Çok verimli olmuyor bunlar. Bu arazileri birleşmeniz lazım. Kooperatif mi yapacaksınız? Birlik mi sağlayacaksınız? Bir ortak bir hareket etmek zorundasınız. Artık deniz bitti. Toprakları biz atalarımızdan aldık. Çocuklarımıza teslim etmek zorundayız. Benim param bitti. Bu araziyi satayım diye bir şey yok. Herkes eliyle, tırnağıyla kendi imkânlarıyla çalışmalı, eskiden hepimiz kendimiz çalışıyorduk” dedi.

CAN: TARIM ARAZİLERİMİZ YAPILAŞMAYA AÇILIYOR

Mersin’in zirai ilaç kullanımı oranı ortalamasında Türkiye'nin 2’nci ve 3’üncü şehri olarak görüldüğünü söyleyen Mersin Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Doktor Sinan Can, toprakların yapılaşmaya açıldığını aktardı. Sinan Can, şunları kaydetti:

 “Toprak kirliliği Türkiye'de çevre yönetimi alanında bakanlığın tam olarak ele alamadığı envanterini tam olarak tutamadığı, analizlerini tutup da topluma şeffaf ortamda sağlayamadığı önemli konulardan birisi. Ben hava kirliliğini görebiliyorum, su kirliliğini görebiliyorum, kuraklığı görebiliyorum şeffaf bir şekilde. Bakanlık bunu izliyor, denetiyor, ölçüyor. Biz de onların değerlendirmesini yapıyoruz. Fakat toprak kirliliği alanında şeffaf bir platformda şeffaf değerler değerleri biz göremiyoruz. Her zirai ilaç kullanımı demek hem havanın, suyunun, suyun toprağın kirlenmesi anlamına geliyor.

Mersin'in bir toprak kirliliği envanterinin olmadığını söylemek gerekir. Bu sadece zirai ilaçlardan değil. Verimli tarım arazilerimiz, topraklarımız yapılaşmaya açılıyor. En önemli çevre sorunlarımızdan birisi de yapılaşmaya açılan tarım arazileri. Diğer yandan iklim değişikliği ve kuraklıkla birlikte çoraklaşan topraklarımız, yeraltı sularının kullanımıyla birlikte ortaya çıkan çoraklaşma, tuzluluk oranları ve sanayinin baskısıyla birlikte topraklarımızın kirlenmesine doğru yol açan bir süreçle karşı karşıyayız. Tarım olmazsa olmaz diyoruz ama farkında mısınız; toprak olmazsa olmaz! Biz toprağı koruyamazsak, toprağı doğru yönetemezsek, topraktaki faydalı bakterileri, mikroorganizmaları, doğadaki, havadaki bakterileri, mikroorganizmaları koruyamazsak zaten tarımı kaybetmiş oluruz. Nereye kadar susuz tarım devam edecek? Nereye kadar topraksız tarım teşvik edilebilecek?”


Etiket:


Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

 
 
  SOSYAL MEDYA
 
 
  GAZETEMİZ
 
 
  BASIN İLAN
 
 
  HAVA DURUMU
 
 
  FACEBOOK
 

 
 
 


 

Siteden yararlanırken yayın politikamızı okumanızı tavsiye ederiz. mersinhakimiyet.com © Copyright 2019-2025 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz. mersinhakimiyet.com basın ve yayın meslek ilkelerine uyar.

URA MEDYA