DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, TBMM’de 2026 bütçesini eleştirerek, bütçenin emekliye, çiftçiye ve dar gelirliye değil, faiz lobilerine, müteahhitlere ve şatafata ayrıldığını söyledi. Ekmen, eğitim, sağlık, aile ve gençlik bütçelerindeki yetersizliklere dikkat çekerek, ekonomik politikaların halkın refahını değil, servet transferini önceliklendirdiğini söyledi.
DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda kabul edilen 2026 Yılı Bütçesinin kapanış konuşmasında söz aldı. Bütçenin, milletin bütçesi olmadığını vurgulayan Ekmen, “Bütçe, rakamlardan oluşan soğuk bir tablo değildir; bu bir tercih belgesi, niyet beyanıdır. 2026 bütçesine baktığımız zaman bu bütçe milletten yana değil; bütçenin faiz lobilerinden, tefecilerden, millî yargıyı devre dışı bırakıp Londra tahkimine bağladığımız garanti ödemeli müteahhitlerden, davetiyeli ihale düzeninden, sözde tasarruf genelgelerine rağmen itibarı gösteriş, israf ve şatafatta arayanlardan, Varlık Fonuna devredilerek rekor zararlara maruz kalan şirketlerin denetimsizliğinden, el konulan şirketleri peşkeş çekip yok pahasına satışlar yaparak servet transferinin kitabını yazan TMSF düzeninden yana yapıldığını açıkça görüyoruz. Bu bütçe bir vazgeçiş metnidir; emekliden vazgeçişin, çiftçiden yüz çevirişin, genci umutsuzluğa terk edişin, reel sektörü yok sayışın, Sayıştay, TMSF, Varlık Fonu üçlemesiyle denetim ve şeffaflığın sona erişinin ama öte yandan, faiz lobilerine, kur koruma vurguncularına ve şatafat tutkusuna kapıları sonuna kadar açışın bir ilanıdır” dedi.
“EMEKLİNİN, ASGARİ ÜCRETLİNİN MAAŞININ YÜZDE 80'İNİ EV SAHİBİNE VERMEK ZORUNDA KALDIĞI BİR ÜLKEDE HANGİ REFAHTAN BAHSEDEBİLİRSİNİZ?”
Kur Korumalı Mevduatın zararlarından bahseden Ekmen, “Kasım 2025 itibarıyla kira enflasyonu yüzd 69'a dayanmış durumdadır. Avrupa'da bu oran yüzde 3'ler seviyesinde seyrederken aradaki bu dehşet verici fark mevcut yönetimin değil akla ziyan ekonomi deneylerinin bir sonucudur. Emeklinin, asgari ücretlinin maaşının %80'ini ev sahibine vermek zorunda kaldığı bir ülkede hangi refahtan bahsedebilirsiniz? 1.200 odalı külliyenin bütçesi yüzde 38 artırılırken milyonlarca vatandaşımız her geceyi, ertesi sabahı nasıl denkleştireceğinin kaygısıyla uykusuz bir şekilde geçiriyor. 2024 Sefalet Endeksi'ne göre Türkiye 5'inci sırada ve bu seviyede Türkiye savaş, iç çatışma ve ağır yoksulluklarla anılan ülkelerle aynı ligde seyrediyor; Sudan, Arjantin, Suriye ya da Yemen gibi ülkeler bizim peşimizde diziliyor. Bu sıralama göstermektedir ki Türkiye'nin yaşadığı bu ekonomik tükeniş, bu ağır bedel küresel bir sorun değil, anlatılan başarı hikâyelerinin aksine yürütülen deneysel politikaların bir sonucudur. 2026 bütçesinin en karanlık sayfası ise faiz ödemeleridir. Bütçede 2 trilyon 713 milyar lira açık olacağı öngörüsüne karşı faize ayrılan rakam tam 2 trilyon 741 milyardır. 2025'te bu rakam öngörünün %20 üzerinde çıkmıştı, burada da aynı performans beklenebilir. Devletin topladığı tüm vergiler, yaptığı tüm borçlanmalar emekliye, çiftçiye, kadına, gence, hane halkına, üreticiye, çiftçiye değil, doğrudan faiz lobilerine akmaktadır. Şöyle bir hatırlayalım: 2002'den 2015'e kadar yıllık ödenen faiz miktarı 50 milyarken 2017'de Başkanlık sistemine geçmeden hemen önce 57 milyar iken 2023'te ise 694 milyar olan faiz yükünün 2026'da 3 trilyona dayanması ‘nas’ diyerek çıkılan yolun iflasının tescilidir. Kur korumalı mevduat programının bu ülkeye maliyeti tam 60 milyarı buldu, bugünkü kurla 2,6 trilyon lira yani bütçemizin yaklaşık yüzde 16'sı. Kur korumalı mevduat programı hatalarınız sonucu ortaya çıkmış bir şey değildir. Kur korumalı mevduat programı bilerek ve isteyerek yapılan tarihin en büyük servet transferidir. Bu kaynakla 10 milyon konutun deprem dönüşümü sağlanabilir ve tüm çiftçilerin bütün borçları silinebilirdi, oysa siz bu devasa kaynağı taammüden bir avuç zengine aktardınız. Bunun hesabını bu dünyada siyaseten vereceğiniz gibi ahirette de vereceğinizden hiç endişeniz olmasın” ifadelerini kullandı.
“BÜTÇEDEKİ FAİZ HARCAMALARI SANAYİYE AYRILAN BÜTÇENİN TAM 15 KATIDIR”
Ekmen, “Bütçedeki faiz harcamaları sanayiye ayrılan bütçenin tam 15 katıdır. 2027-28 dönemleri için ise sanayi desteklerinde bir artış öngörülmemektedir. Reel sektörün 185 milyar dolarlık döviz açığına karşılık destek amacıyla ayrılan miktar bunun on sekizde 1'i yani 10 milyar dolardır. 2025'te imalat sanayisinin millî gelir içerisindeki payının yüzde 21,5 olacağı var sayılmış iken bu gerçekleşme %16,5'te kalmıştır. 2028 tahminî bile üç yıl önceki gerçekleşme civarındadır, %18 olarak kayda geçmiştir. Üretmeyen ve üretimi desteklemeyen bir Türkiye'nin küresel rekabette şansı yoktur. Sanayi Bakanlığının toplam bütçesinde bölgesel kalkınmaya ayrılan pay 47 milyar olup toplam bütçenin sadece %3'üne karşılık gelmektedir. Türkiye gibi bölgeler arası kalkınmışlık farkının son derece derin olduğu bir ülkede bu rakam yetersizdir. Birçok ilimizde gelir düzeyi düşük, istihdam olanakları sınırlı, sanayi altyapısı zayıf ve kamu yatırımları yetersizdir. Sanayi Bakanlığının SEGE 2025 Raporu dahi bölgeler arası kalkınmışlık farklarını ortadan kaldırmayı hedefleyen politikaların başarısının ilanıdır. Rapora göre 44 il ortalamanın altında negatif seyretmektedir. İstanbul ile Ağrı arasında ortaya çıkan uçurum yıllardır uygulanan bölgesel kalkınma politikalarının sonuç üretmediğini aksine eşitsizliklerin derinleştiğini göstermektedir. Geri kalmış bölgeler için %70, 80, 90 civarında olarak uygulanan yatırım teşvik indirimleri tek tip ve %60 olarak güncellenmiştir. Eşitlik adı altındaki bu görüntü bölgesel adaleti zedelemiş ve sonuç iller arasındaki kalkınma farkının kalıcı hâle gelmesi olmuştur, olacaktır” açıklamasında bulundu.
ÇİFTÇİYE, EMEKLİYE, ASGARİ ÜCRETLİYE ÖDENEMEYEN PARANIN DA NEREYE GİDİLMESİ AÇIKÇA ORTAYA KONULMALIDIR
Elektrik ve doğal gaz faturalarında yer alan söylemi belirten Ekmen, “Tarım Kanunu'na göre bu bütçede çiftçiye en az 770 milyar lira verilmesi gerekirken ayrılan pay 168 milyardır. Tarım sektörünün millî gelir içindeki bu payı en az üretim kadar önemli bir sinyaldir. Yirmi üç senede %11,5'ten yüzde 6'ya düşmüştür. Su ve gıda savaşlarının dünyayı beklediği bir yerde, bir kavşakta tarım resmen bitirilmiştir. Türkiye, 800 milyon dolarla ABD'den sonra dünyanın en büyük ikinci sığır ithalatçısı ülke durumuna düşürülmüştür. Çiftçiyi ithalat lobilerine mahkûm eden bu anlayış aynı zamanda gıda güvenliğimizi de tehlikeye atmaktadır. Çiftçiye destek verilmezken faize 3 trilyon lira ayrılmıştır. Bu yıl hazineden enerjiye verilen destekler azalacak, bu da orta direğin faturasının kabaracağı anlamına geliyor. Elektrik ve doğal gaz faturaları bir süredir şöyle bir cümle ekleniyor: ‘Bu faturanın şu kadarını devlet ödemektedir.’ Gelin aynı uyarıyı emekli ve asgari ücretli için de yapalım. Her ayın 15'inde emekliye, asgari ücretliye şöyle bir mesaj gitsin: ‘Size ödememiz gereken ücretin yarısını faizcilere ve tefecilere, davetiyeli ihalelere, müteahhitlere ve garanti ödemelere ayırdığımız için size ancak bu kadarını ayırıyoruz, özür dileriz.’ denilsin. Küçük bir sübvansiyon her faturada gözümüzün önüne sokuluyorsa çiftçiye, emekliye, asgari ücretliye ödenemeyen paranın da nereye gidilmesi açıkça ortaya konulmalıdır” dedi. Ekmen, okulların durumuna ve çocuk yoksulluğuna değinerek, “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesi bu yıl %6'dan %2,5'a düşecektir ve bu faiz ödemelerinin altıda 1'i anlamına gelmektedir. Sosyal güvenlik, sosyal yardım hizmetlerine ayrılan bütçedeki artış %17'dir oysa açık artışı %40'tır ve bunun çok altındadır. Emeklinin ve dar gelirlinin sağlık ve sosyal güvenlik şemsiyesinden daha az yararlanacağı, devletin vatandaşını sosyal risklere karşı daha korumasız bırakacağı bir yıl bizi bekliyor demektir. Eğitim bütçesi 1,9 trilyondur güya çok büyük bir rakam ama bunun %85'i sadece personel maaşlarına gitmektedir. Okullarda bırakınız fiziksel iyileştirmeyi, laboratuvar kurmayı; temizlik için peçete ve sabunu veliler sağlamakta, güvenlik ise sağlanamadığı için torbacılar okulların dört bir yanını kuşatmış durumdadır, okullarda çeteler almış başını gitmektedir. OECD ülkeleri öğrenci başına 12 bin dolar harcıyorken Türkiye'de bu rakam 4 bin dolarda kalmıştır ve maalesef, Türkiye'de her 5 öğrenciden 1'isi yeteri kadar geliri olmadığı için haftada en az bir gün öğün yiyememektedir; çocuklarımız okullarda açlıktan bayılırken faizciler, tefeciler, müteahhitler, garanti ödemeciler gelirlerini katlayarak büyütmektedir” açıklamasında bulundu.
“EKONOMİK YIKIM AİLE KURUMUNU DA SARSMAKTADIR”
Ekmen, “Aile Yılı'nda aile bütçesinin de daraldığı bir tabloyla karşı karşıyayız. 2024 öngörüsüne göre 2026 bütçesinde 14,4 milyar dolar aileye ayrılması gerekirken teklif edilen rakam 11,4 milyardır. Burada dörtte 1 oranında bir azalma söz konusudur. Üstelik bu erime baskılanan kur rejiminde gerçekleşmiştir yani enflasyona karşı reel anlamda Aile Bakanlığı bütçesindeki gerileme, erime çok daha yüksektir. Aile Bakanlığından yapılacak yardımlarda 100 milyarlık bir düşüş söz konusudur. Faiz ödemeleri aile yardımının 35 katı, yaşlılık yardımının ise tam 135 katıdır. Ekonomik yıkım aile kurumunu da sarsmaktadır. Doğurganlık hızının düşmesi gibi evlenme hızı da hızla düşerken boşanma hızı hedeflerin %60 üstünde, binde 2,18 seviyesinde olmuştur. Kadına yönelik şiddette sadece ilk dokuz ayda 290 kadın öldürülmüştür. Türkiye Avrupa'da en yüksek bebek ölümüne sahip ülkelerin başında gelmektedir. Bu fotoğraf bir neslin nasıl yok edildiğinin fotoğrafıdır. Faiz harcamaları gençlik için ayrılan bütçenin tam olarak 9 katıdır, faize giden para yurtlar, öğrenim kredileri ve spor için ayrılan parayı 10'a katlamaktadır; 3 bin liralık krediyle sadece 16 adet tavuk döner alınabilmektedir. Bırakınız gezmeyi, tozmayı, eğlenmeyi, kendini geliştirmeyi, gençlerimiz bir kahve içememekte ya da telefonlarını tamir bile ettirememektedir. Gençlik ve Spor Bakanlığının bütçesindeki bağımlılıkla mücadeleye ayrılan para on binde 2'dir. İlkokul seviyesinde uyuşturucuya başlanılan bir ülkede, bu, gençlerimizin uyuşturucu çetelerine, yasa dışı bahis ve çete şiddetine teslim edildiğinin resmidir” dedi. (Haber Merkezi)
|