MEYAD, 29 Ekim’i şiirlerle kutladı






Tarih: 30 Ekim 2025 Perşembe 11:55

RAZİYE ERDEN YILDIRIM

Şairler, yazarlar ve çocuklar Cumhuriyet’in 102. yıl coşkusunu dizelerle paylaştı.



Mersin Yazarlar Derneği (MEYAD) üyeleri, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın 102. yılını şiir okuyarak kutladı. Mersin Gazeteciler Cemiyeti’nde bir araya gelen şair ve yazarlar, programın başlangıcında Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları anısına saygı duruşunda bulundu, ardından İstiklal Marşı coşkuyla okundu. MEYAD Başkanı Rüştü Aydın’ın açılış konuşmasıyla başlayan programda, dernek üyeleri Cumhuriyet’e olan bağlılıklarını kendi dizeleriyle ifade etti. Etkinliğin en duygusal anları ise küçük çocukların sahneye çıkarak şiir okuduğu ve Cumhuriyet sevgilerini dile getirdiği anlar oldu.

“NE MUTLU BİZLERE KAHRAMAN ATALARIMIZA SAHİBİZ”

Cumhuriyetin 102. yılının anlam ve önemine değinen Mersin Yazarlar Derneği (MEYAD) Başkanı Rüştü Aydın, “Bugün bizim için çok anlamlı bir gün…102 yıl önce kahraman atalarımızın işgalci düşmanları topraklarımızdan kovduğu ve kurduğu Cumhuriyetimizin 102. Yılındayız. Ne mutlu bizlere kahraman atalarımıza sahibiz. 102 yıl geride kalsa da Türkler hakkında görüş ve düşünceler hala aktarılmaya devam ediyor. Elbette işgalci emperyalist ülke liderlerinin ifade ettiği gibi, Mustafa Kemal, dünya devletlerini yendi dedikleri “Türk Mucizesi” yüzlerce binlerce yıl konuşulmaya devam edecektir.

Ben bugün sizlere Türk Mucizesi hakkında konuşacağım. ‘Allah kimseyi dara düşürmesin’ derler.

Gerçekten Anadolu işgal güçlerince işgal edildiği yıllarda Anadolu yoksundu, dara düşmüştü. Teslimiyeti kabul etmiş hükümetimiz vardı ve Anadolu insanı kendi haline kaderine teslim edilmişti…

1919-1922’li yıllar Türk Mucizesi için önemli bir tarihtir.

İşgalden önce ki yıllarda; Anadolu insanı hemen hemen asker çağındaki bütün erkeklerini savaşa göndermiş durumda. Üstelik işgalci düşmanlarla savaşacak ordu teçhizatı, silah ve mühimmat Anadolu topraklarında üretilmiyor. Öyle bir girişim İstanbul çevresinde yapılmış. Fabrikalar kurulmamış, sanayi getirilmemiş. Ve düşman dört bir yandan toprağınızı, yaşam sürdüğünüz bölgeyi işgal edince silaha sarılmanız gerekir, ama silah yok…  İşgal devletleri bunu da düşünerek, Anadolu içindeki ordulara ait kısıtlı silahlara da el koymuş. İşgal antlaşmasında ordu terhis edilecek ve silahları işgal güçlerine teslim edilecek maddesi gereği yapılmış tüm silahlar toplatılmış.

Milli mücadele döneminde (1919-1922) temel gıda sorunu çok olmasa da sıkıntılı… Öyle ki, İstanbul dışında ki vilayetlerde üretim tamamen Anadolu insanın gayreti ile oluyor. Sadece ihtiyacı olanı üretebiliyor. Bir yıllık yiyeceğini ekiyor biçiyor, harmanlıyor; küçükbaş-büyükbaş hayvanlarını besliyor büyütüyor çoğaltıyor ihtiyacını karşılıyor. Sıkıntı şu, şehirlerde ve köylerde Türk insanı ancak kendini idare edebiliyor… Ankara Hükümeti tarafından oluşturulan düzenli ordu için yardım etmesi gibi bir mucizeyi nasıl karşılarlardı? İşgalci kuvvetler özellikle İngilizler böyle bir halk ayaklanması mucizesini hiç akıllarına bile getirmediler. Yoksul millet yenilecek, Ankara Hükümeti teslim olacak düşüncesindeydiler… Bunu sağlamaya yönelik yaptıkları hamle ise Yunan Ordusu’nu İzmir’e çıkarmak ve her şehri ele geçirerek Ankara’ya girmek… Tabi ki İngilizlerin desteklediği bu proje başta Yunanlıları perişan edecek ve dünya imparatorluğu kurduk diyen İngilizlerin, Türklere yenilmesi neticesini getirdiği gibi İngiliz sömürgesi altındaki ülkelerin bağımsızlık mücadelelerine örnek teşkil edecektir. Türklerle uğraşan İngilizler çok zarar çekmişlerdir.

Çaresizlik insanı çare üretmeye yönlendirir. Yani çare düşünen Türk insanının özgürlük sevdası ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün üstün ‘Türk Zekası’ birleşince “Türk Mucizesi” ortaya çıktı. 

Anadolu insanı, Anadolu Türklüğü özgür olmayı seven yapısı ile çare üretmiştir. O çare ne biliyor musunuz? Çare yakınmamak, sızlanmamak ve ümitsizliğe düşmemek olmuş. Dahası mücadele etmek(savaşmak) kararlılığı ortaya çıkmış. Yunan askerinin İzmir’e çıkması ile de mücadele ruhu, doruğa çıkmıştır. 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Yunan Ordusu’nun Ankara’ya doğru taarruza geçmesi üzerine tam yetki ile Atatürk’ü Başkomutan yapmıştır. O tam yetki ile Atatürk, Türk Milletini yapacakları savaşa ortak etmiştir. Türk’ün gücünün ortaya çıkacağı inancı ile yayınladığı yasa gereği sıraladığı emirlerinde; askerlik çağı olanların askere gönderilmesi, ellerinde avuçlarında olan yiyecek, giyim, kuşam, hayvanlar, kağnılar gibi ihtiyaçların yüzde kırkının acilen Ankara’ya gönderilmesi sağlanmış. Hatta örgü yapan kadınlar çorap eldiven kazak gibi ihtiyaçları örerken, esnaf demirciler süngü yapmış, kılıç yapmış vs… Yani Türk Milleti için tam seferberlik başlatılmış.

Bu kararı almak hiçte kolay değildi. Diyeceğim şudur: Yıllarca Osmanlı İmparatorluğu’nun katıldığı savaşlara asker ve ihtiyaç malzemesi gönderen Anadolu insanı, bitkin tükenmişlik halinde iken ve ancak kendi temel ihtiyacını üretebilirken; Kurtuluş savaşı için Ankara Hükümeti ülkeyi kurtarmak için yasalar çıkartıp yeni vergiler göndermesini hiç yadırgamadan, şikayet etmeden yerine getirmesi gerçekten Türk insanının özgürlük aşkına, liderine inanmışlık ile açıklamak gerekir.

Öyleki; Bir yandan Osmanlı hükümeti adına Sadrazam Ankara hükümetinin çete olduğunu, onların emirlerinin dinlenmemesini, din adamları vasıtası ile Anadolu’ya teller çekerken, Türk Milleti aksine ‘iki arada bir derede’ kalınmadığını ispatlarcasına; Ankara Hükümetine, meclisine kendi öz evladı başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve askerine güvenmesi ve varını yoğunu göndermesi çok anlamlıdır. İşte çare buydu.

İnanmışlık mucizeyi ortaya koymuştur.

Anadolu Türkleri Lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e kesin inanması çare olmuştur. O inanç. Tüm eksikleri unutturmuş. Başta yokluğu, açlığı, silahsızlığı aklınızda ne varsa hepsini unutturmuştur. Kesin inanç yeni kurulan Türk ordusuna ve Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e inanmaları sayesinde ellerinde avuçlarında ne varsa yeni kurulan Türk Ordusuna göndermişler ayrıca gerektiği yerde düşmanla da yüz yüze savaşmıştır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, mücadeleye başladığında her yönden gelen muhalefet seslerini göğüslemekte onlarla tek tek hesaplaşmakta başarılı olmuştur. Dernekten Meclise geçmesi, Çetevari oluşumdan milli orduya geçmesi, başkomutanlık makamı gereği cephenin en önünde savaşması eşsiz bir iradenin gücüdür. Bu güce ne İstanbul hükümeti ne de İngiliz hükümeti başta olmak üzere işgal devletleri inandı. İnanmadılar. Adeta ‘yoksul Anadolu insanı’ dendi. Yunan Ordusu Polatlı sınırına gelince, Atatürk’ün son çırpınışları, dendi. Onlar yemek masalarında Türk’ün çöküşü diyerek yiyip içip gülüştüler. Türk milleti ise Önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e inandı ve zafere yürüdü. 

Meclisteki bazı muhalif Milletvekilleri Yunan ordusunun Ankara’ya gireceği korkusu ile daha gerilere kaçmayı önerdiler. Kabul edilmedi. 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz öncesinde Atatürk’ün Başkomutanlığını uzatmak istemediler. Barış antlaşması yapılsın, İngilizlerin isteği olsun dediler. Ve bu konuda lider ortaya çıktı… ‘Siz ne kadar meclise ve yetkilerinize sahip çıkıyorsanız; meclisi kuran ben, sizi seçtiren ben, meclisi ve yetkilerini en başta koruyan biri olarak, Başkomutan olarak cephenin en önünde olacağım… ‘ sözleri Meclis görüşmesinde etkili olmuş, muhalefet eden milletvekilleri bile evet diyerek Başkomutanlığı kabul etmişlerdir.

Milli mücadele kararlılık istiyordu bu kararlılığı Gazi Mustafa Kemal Atatürk göstermiştir. Silah Arkadaşları desteklemiş, Türk Milleti sonsuz bir halde tüm güçlerini seferber etmiştir. Ve zaferle sonuçlanan başarı gelmiştir.

Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası başlıklı bu makalemi Atatürk’ün “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle, güçlükleri yenmesini bilmiştir.”, “Benim hayatta tek servetim Türklükten başka bir şey değildir. Bu memleket tarihte Türk’tü, halde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.” sözüyle noktalamak istiyorum.

Neticeye gelirsek:      102 yıl önce Türk insanı, Anadolu’nun yiğit evlatları düşmanlarına karşı mücadelesi böyleydi. 2025 yılında değişen hiçbir şey yok. Allah topraklarımızda işgal gibi bir savaşı milletimize bir daha göstermesin diyerek… (İhtimal vermiyorum)  ama böyle bir durum olsa bile Türk insanı içteki ve dıştaki düşmanlarla mücadele edebilecek kabiliyeti her zaman yine göstermeye hazırdır. Evet 1919 da ki Türk insanının halini göz önüne aldığımızda; 2025 yılında ki Türk insanın halinde, 1919’a göre değişen sadece teknolojideki yenilikler olmuştur. Türk insanı vatan topraklarında kendi değerlerini koruyan özgür yaşamı içinde; tüm teknolojik yenilikleri takip ederek, yeni icatlar yaparak, günün şartlarına göre ihtiyaç olan her türlü üretimini yapmaktadır.

Savunma araçlarında; Gazi Mustafa Kemal Atatürk “İstikbal Göklerdedir” dedi…

Gökte, kendi uydularımız görev yaparken, ürettiğimiz insanlı-insansız savaş uçaklarımız ile güvenliğimiz sağlanıyor.

Denizde, denizaltılar ve savaş gemileri yapılıyor. ‘Mavi Vatan’ söylemi ile denizlerimizde maden aramaya başlanıldı ve hatta Karadeniz gazı çıkartılıyor.

Karada ordumuzun kullanacağı füzeler ve tüm silah gereçleri yapılmakta ve dijital teknoloji üretimi hat safhada sürmektedir. Ayrıca maden arama çalışmaları vatan topraklarında kendi imkânlarımız ile üretilmeye başlanıldı.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile başlayan ‘Türk Mucizesi’ yüz yıllar sonrasında da devam edecektir. Çünkü Atatürk Türk Milletinin her zaman zekasına, çevikliğine güvenmiştir.” dedi.

Başkan Aydın son olarak sözünü, “Ne Mutlu Türküm Diyene!” diyerek tamamladı.


Yorum Ekle comment Yorumlar (0)



 



ANASAYFA
MASAÜSTÜ GÖRÜNÜM
HABER ARŞİVİ


KÜNYE


İLETİŞİM

mersinhakimiyet.com © Copyright 2025 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden
yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.


URA MEDYA