Eskiden 'rejisör sandalyesi' derlerdi. Şu günlerde 'konser sandalyesi', 'kamp sandalyesi', 'piknik sandalyesi', 'plaj sandalyesi' gibi birçok isim almaya başladı. Bana sorsalar 'katlanabilir sandalye' derim. Ne taşıdığını biliyorsunuz. Bence taşıdığı yüke iyi katlanıyor.
Doğrusu 'katlanılabilir sandalye'dir. 'Portatif sandalye' diyenler de var.
Hepsinin şekli aynı ama renkleri değişiyor. Bazen lacivert olarak karşımıza çıkıyor, bazen yeşil, bazen de bordo. Kullanıldığında açılıyor, kullanılmadığında katlanılıp kılıfına konuluyor. Yani gireceği kabın şeklini alıyor.
Sadece şeklini aldığı kaba değil, her nasılsa hayatlarımıza da girmeyi başarıyor.
Bazısı lacivert oluyor, bazısı bordo, bazısı yeşil. Çoğu dandik ama hepsinin şekli aynı. Hepsi taşıdığı yüke razı.
Öyle hafife alınacak türden değil şu sandalyeler. Yayılmayı ve isim yapmayı da iyi biliyorlar. Hiç beklemediğiniz ortamlarda bir bakıyorsunuz, 'hop buradayım' deyip ortamda kendilerine yer ediniyorlar. Hatta bazen ortamın ta kendisi oluyorlar.
Sahilde, plajda veya konserde açtığınızda omurgalı gibi görünüyorlar. İşiniz bittiğinde eciş bücüş hale gelip, girdiği kabın şeklini alıyorlar. Sonra da sırtınıza yük olup peşinizi bırakmıyorlar.
Eskiden 'rejisör sandalyesi' derlerdi. Şimdi 'konser sandalyesi', 'kamp sandalyesi', 'piknik sandalyesi' ve 'plaj sandalyesi' gibi isimler alıyorlar. Yazının başında onlara 'katlanabilir sandalye' demiştim. Çünkü ne taşıdığını biliyorsunuz, ona iyi katlanıyorlar. Ben olsam o yüke katlanamazdım. Ama onların her yerde isimleri farklı, onlar taşıdığı yüke razı.
Doğrusu 'katlanılabilir sandalye'dir. Sahilde, plajda veya konserde açtığınızda omurgalı gibi görünüyorlar. İşiniz bittiğinde eciş bücüş hale gelip, girdiği kabın şeklini alıyorlar.
Yalnız, öyle ya da böyle hayatımıza giren şu 'her yerin sandalyelerine' biz de iyi katlanıyoruz.