image Mustafa  SAĞLAMER
CUMHURİYET VE ŞARK BÜLBÜLÜ CELAL



Yazı Tarihi : 20.10.2025
 E-Mail :

 

Cumhuriyet’in ilanı, savaş yorgunu Anadolu’da öyle bir heyecan yarattı ki, Çanakkale, Hicaz ve Yemen, Suriye-Filistin, Irak, Romanya-Makedonya-Galiçya ve Kafkas cephelerinde şehit düşen dedeler, babalar, ağabeyler, kardeşler, analar, bacılar yüreklere gömülüp, gelecek nesiller için kollar sıvandı. Arada elbette Batı’nın beslediği satılık hainler de vardı. Ancak tüm sinsi faaliyetleri, demirden yumruk olmuş halkın gücü karşısında etkisiz kalıyordu. “Halk” kavramı, kadını-erkeği, köylüyü- kentliyi, okumuşunu-mektep görmemişini, varsılını-yoksulunu kapsıyordu ama müzisyeni ve din adamı da halkın birer parçasıydı…

Müzisyen ve din adamını birlikte anmamızın nedeni, adını duymuş olsalar da, değerli okurlarımıza Celal Güzelses’i tanıtmak. Türkçe ezan, devletin en güçlü olduğu Ankara ve İstanbul’da bile muhalefetle karşılaşırken, Diyarbakır’da onsekiz yıl boyunca düzenli olarak okunmasında rolü olan Ulucami müezzini ve aynı zamanda tarikat şeyhi, sazende, hanende ve bestekâr olan Güzelses; namıdiğer “Şark Bülbülü…”

1959 Şubat’ının ilk günü, 60 yaşındayken aramızdan ayrılan Güzelses, çocuk yaşında tanıştı Atatürk’le. Küçük yaşta hem yetim hem öksüz kalmıştı. Kızkardeşi adaletle birlikte tek göz evde yaşadığı Diyarbakır’da, olağanüstü sesi ve musıkî yeteneği sayesinde katıldığı Rufai tekkesinde, şeyhinin gözbebeği olmuştu. Zaman zaman mevlüt okumak için gittiği evlerde pencereler açılıyordu ki, komşular da bu Pavarotti’yi bile kıskandıracak tenordan nasibini alsın…

Yıl 1917. Savaşın Kafkas Cephesi’nde devam ettiği günlerde Diyarbakır’a atanan ve mirlivalığa (tuğgeneral) terfi eden Mustafa Kemal’e, kent surlarının Mardinkapı çıkışındaki Seman Köşkü (günümüzde Gazi Köşkü olarak anılıyor) tahsis edilir. Bir gün köşkün eyvanındaki havuzun başında dinlenirken, kulağına yanık bir türkü sesi yansır Paşa’nın. Emirerine sesin geldiği yönü işaret ederek, “Sacit, evladım; türküyü söyleyen çocuğu al da buraya getir” der. İki dakika sonra çocuk Ata’nın huzurundadır.

-Demin aşağı bahçede türkü okuyan sen miydin?

“Evet Paşam. Sizi rahatsız ettiysem özür dilerim.”

-Hayır etmedin. İsmin ne?

“Mehmet Celaleddin efendim.”

-O güzel türkülerünü bana da okur musun?

Ve Celal okumaya başladı. Paşa sanki bu minyon ve narin çocuğu değil de, gülüne kavuşamayan bülbülün ah-ü zârını dinliyormuşçasına ürperip gözlerini kapatır. Usûl ve makam da kusursuzdur. Celal, Çanakkale kahramanın bölgeye atandığını ve Seman Köşkü’nde ikamet ettiğini ahaliden duymuştur. Efsane kumandanın böylesine duygulandığını görünce coştukça coşar. Öyle bir an gelir ki, ikisi de bambaşka bir evrene düşer, başka bir evrene geçer…

Celal’in soluklanmasını fırsat bilen Gazi Paşa:

-Bak sana ne diyeceğim. Askeri rüştiyede okurken riyaziye muallimi (matematik öğretmeni) Mustafa yüzbaşı, adlarımız karışmasın diye bana bir de Kemal ismini verdi. Gün gelecek sen bu müstesna sesinle en güzel eserleri İstanbul’da plaklara okuyacaksın. Şüphesiz, musıkî ehli başka Celaller de olacak. Samiin (dinleyiciler) tereddüte kapılmasın diye üzerlerine “Şark Bülbülü Celal” yazdır; e mi?

“Emredersiniz Paşam, ama…”

-Evet emrediyorum. Aması-maması yok… Sana bu fevkalâde konser için teşekkür ederim. Şimdi karanlık basmadan topla arkadaşlarını, evlerinizin yolunu tutun bakalım. Ananız babanız merak etmesin.

“Ben hem yetim hem öksüzüm kumandanım.”

Mustafa Kemal, Celal’in son cümlesini duymamış gibi yaptı ve köşkün kapısına doğru hızlı adımlarla uzaklaştı. Böylelikle, 31 Mart Vakası’ndan bu yana geçen son sekiz yıl içinde bir kere bile yaşarmayan gözlerinden süzülen iki damla yaşı, zaten yüreği cayır cayır yanan küçük konuğundan gizlemeyi başarmıştı…

15 YIL SONRA İSTANBUL

Yıl 1932. Dolmabahçe Sarayı’ndayız. Cumhurbaşkanı Atatürk, dönemin müzik dünyasında ün yapmış şahsiyetlerini davet eder. Yemek masasında, Ata’nın hemen solunda hemşerisi ve aynı zamanda Sahibinin Sesi Kumpanyası’nın sözleşmeli sazendelerinden Selanikli kanuni-bestekâr Artaki (Soyadı Kanunu’ndan sonra “Candan”), sağında peygamber gelini Safiye (Ayla), onun sağında Sahibinin Sesi Türkiye temsilcileri Aram ve Vahram kardeşler ile ortakları Norbert Schorr, kemani-bestekâr Nubar (Tekyay) ve musıkî âleminin seçkin simalarından yedi kişinin yanısıra, Şark İlleri Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kurucusu ve eski Bayındırlık Vekili (bakan) Pirinççizâde Fevzi Bey. Daveti alınca Atatürk’ün yaverini arayan Fevzi Bey, birkaç gündür plak görüşmeleri yapmak üzere İstanbul’a gelen ve evinde konuk ettiği bir genci de Saray’a getirmek için izin ister. Onay alınca da Celal’le Saray’a birkaç dakika gecikmeli ulaşırlar. Topluluğu selamlayıp, teşrifatçının gösterdiği yanyana iki sandalyeye, biraz da geç kalmanın mahcubiyetiyle kıvrılıp otururlar. Tabaklarına servis yapılırken davet sahibi Celal’e seslenir:

-Fevzi Bey seninle daha önce tanıştığımızı söyledi ama nerede ve nasıl bir araya geldiğimizi zannederim sürpriz olsun diye bu masaya sakladı. İki lokma ye de anlat bakalım çocuk.

“Fazla aç değilim efendim. Müsaade buyurursanız sualinize, sizin de hususiyetlerinizden birini ihtiva eden bir eserle cevap vermeyi arzu ederim.”

-İsabet edersin çocuk. Zaten buraya meşk etmeye geldik. Çok da kısmetliymişsin. Musıkî âleminin dehaları da sana not versin. Bakalım sınıfı geçebilecek misin?

Gazi konuşmaya başladığında çatal-bıçak sesi kesildiğinden fırsatı kaçırmadı Celal ve başladı gazele:

“Aldı zihr-i tıgine bir nigâhla ol âlemi/bir bakışta attan aldı kahramanı gözlerin/Çin-ü maçini hatem etmiş gözlerin hap/gözlüyor mülk-i Acem’de Isfahan’ı gözlerin…” (Bir bakışla bütün dünyayı kılıcının kınına soktun/bir bakışta kahramanı attan düşürdün/uzak ülkeler gözlerine mühür gibi nakşolmuş/İran’da Isfahan’ı gözlüyor şimdi gözlerin)…     

Yapızındaki “dik kürdî” ve “nim hicaz” perdeleri arasında iki koma açıklık olması nedeniyle zaten içli ve can yakıcı bir duyguya yol açan hicaz, Celal’in gazeliyle masayı viran etmişti. İcrayı, kafasını kaldırmaksızın, içinde iki dilim turşuyla bir dilim peynir bulunan tabağa gözlerini dikerek dinleyen Cumhurbaşkanı, gazelin bitimiyle birlikte ayağa fırladı:

-Allah müstehakını versin çocuk, sen o Celal’sin. Seman’da benimle sohbet edip türkü okuyan Şark Bülbülü Celal…

Değerli okurlar; Güzelses’in yaşamı o geceden sonra öylesine değişiyor ki, kurguya dayanan film senaryoları gölgede kalır. Editörümün bana ayırdığı yer bu kadar. Yazı bir kitaptan alıntılardan oluştu. Merak edenler, ayrıntılı öyküyü “Celal-Azrail Son Notayı Bekler” adlı biyografik romanda bulabilir. (Atatürk Vakfı Yayınları/2020/187 sayfa- 0212.2932633 no'lu telefona sipariş verebilirsiniz)     

 

      


  YORUM YAZ
 
Adınız Soyadınız
 
Yorumunuz
 
 
 
  SOSYAL MEDYA
 
 
  GAZETEMİZ
 
 
  BASIN İLAN
 
 
  HAVA DURUMU
 
 
  FACEBOOK
 

 
 
 


 

Siteden yararlanırken yayın politikamızı okumanızı tavsiye ederiz. mersinhakimiyet.com © Copyright 2019-2025 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz. mersinhakimiyet.com basın ve yayın meslek ilkelerine uyar.

URA MEDYA