RAZİYE ERDEN YILDIRIM
Kadın hareketinin öncülerinden Duygu Asena, 1987 yılında yayımladığı ‘Kadının Adı Yok’ adlı kitabıyla Türkiye’de feminist bilincin uyanmasına öncülük etmişti. Aradan 38 yıl geçti. “Kadın hakları” konusunda uzman isimlerden Avukat Fatma Demircioğlu’na sorduk: “Kadının adı var mı?” Avukat Demircioğlu, şu yanıtı verdi: Özel sayılabilecek sayıda öne çıkan kadınları medyada tanıtarak, ‘kadının adı var’ gibi programlar yaptırarak kadının adı olmuyor maalesef. Gerçek anlamda toplumsal cinsiyet eşitliğine dayanan bir toplum düzenini istiyor ve özlüyorsak; eğitimden, sağlığa, çalışma koşullarında eşitlik sağlanana kadar hem kanun önünde eşit hem de zihinlerde eşit olmamız gerekiyor.”
Kadın cinayetleri durdurulamıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun raporuna göre, kadınlar en çok evli oldukları erkekler tarafından öldürülüyor. 2025 yılı Ağustos ayında erkekler tarafından 29 kadının öldürüldüğü belirtilen raporda, 28 kadının ise şüpheli şekilde hayatını kaybettiği yer aldı. Raporda, birçok kadının kendi evinde ve çocuklarının yanında katledildiği öne sürüldü.
Kadın hareketinin öncülerinden Duygu Asena, yıllar önce kadın cinayetlerine karşı büyük bir mücadele vermiş, 1987 yılında yayımladığı ‘Kadının Adı Yok’ adlı kitabıyla Türkiye’de feminist bilincin uyanmasına öncülük etmişti. Aradan 38 yıl geçmesine rağmen bugün hâlâ aynı soruyu sormak gerekiyor; ‘Kadının hâlâ adı yok mu?’ Bu soruyu “Kadın hakları” konusunda uzman isimlerden Avukat Fatma Demircioğlu’na yönelttik.
“ÜLKEMİZDE İLK ÖZGÜN FEMİNİST ÇAĞRI”
Avukat Fatma Demircioğlu, Duygu Asena’nın Türkiye’de feminizm denildiğinde ilk akla gelecek isimlerden olduğunu belirtti. Avukat Demircioğlu, Duygu Asena’nın Türkiye’de basın ve edebiyat dünyasında tabu sayılan cinsellik, kürtaj, bekâret ve aldatma gibi konuları işlediği ‘Kadının Adı Yok’ adlı kitabıyla unutulmayacak bir yeri bulunduğunu hatırlatarak şunları söyledi: “Duygu Asena, 1987 yılında erkek egemen bir toplumun belirlediği sınırlar içinde kadınların nesneleştirilip değersizleştirilmesi ve toplumun ikiyüzlülüğü gibi konuların tartışılmasını sağlamıştır. Aslında kitap, sadece bir kadının öyküsü olmayıp, kadınların asgari şartlarında buluşmasının da ülkemizdeki ilk özgün feminist çağrıdır. En acı tarafı ise, ne zaman kadının bir hak ihlali ile karşılaştığında ‘Kadının Adı Yok’ şeklinde kitabın adının kullanılmasıdır. Oysaki önce erkeklerin bu kitabı korkmadan okuması ve içselleştirmesi gerekiyor.”
“KADININ ADI VAR MI?”
Duygu Asena’nın 38 yıl önce ‘Kadının Adı Yok’ kitabının çocuklara zararlı diye gerekçe sunularak yasaklanmasına sitem eden Demircioğlu şöyle devam etti: “Kitap, ‘çocuklara zararlı’ bulunarak (o dönemde her şey müstehcen kılıfı kullanılarak yasaklanmaktaydı) yasaklanmış, poşetlenmişti. Gerçekte yasaklanan kadının eşitlik talebi ve ben de varım sözüydü. Kadının adı hâlâ yok. Tamamen özel sayılabilecek sayıda öne çıkan kadınları medyada tanıtarak, ‘kadının adı var’ gibi programlar yaptırarak kadının adı olmuyor maalesef. Gerçek anlamda toplumsal cinsiyet eşitliğine dayanan bir toplum düzenini istiyor ve özlüyorsak; eğitimden, sağlığa, çalışma koşullarında eşitlik sağlanana kadar hem kanun önünde eşit hem de zihinlerde eşit olmamız gerekiyor.”
“CİNAYETLERİN FAİLLERİ BELLİ”
Kadın cinayetlerinin faillerinin tahrik ya da iyi hal indirimi alarak ‘cezasızlık’ ile ödüllendirildiğini öne süren Avukat Demircioğlu, “Kadınları bile isteye öldüresiye dövenler, tecavüz edenler, katiller ‘kasıtlı tahrik’, öfke kontrolü eksikliği, psikolojik sorunlar gibi sebeplerle tutuksuz yargılanıyor, pişmanlık, tahrik ya da iyi hal sebebiyle neredeyse cezasızlık ile ödüllendiriliyor. Esasında kadın cinayetlerinin failleri belli onların adı var. Ama canice öldürülen, tecavüz edilen çocukların ve kadınların esamesi yok. Şimdilerde yine kadının adının en iyi şekilde gizleneceği kutsal mekân aile ile kadınlar sınanmaya başlandı. Sadece bir yıl değil yıllarca devam edecek stratejik plan olarak sunulan ‘Aile Yılı’ meselesi tam da burada kendini göstermektedir. Kadınların aile içine hapsedilerek birey olmasının önüne geçilmeye çalışılmaktadır.” şeklinde konuştu.
“GÜLMEK EN BÜYÜK GÜCÜMÜZ. KADIN GÜLERSE TOPLUM GÜLER”
Tüm kadınların yaşam hakkı güvenceye alınmadan hiçbir kadının adının olmayacağının altını çizen Avukat Fatma Demircioğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Kadının da hakları var erkeklerin izin verdiği kadar’ zihniyeti olduğu sürece kadının adı yoktur. Tüm kadınların yaşam hakkı güvenceye alınmadan hiçbir kadının adı yoktur. Önce geldiği boyutun tarif bile edilemediği caniliğin ötesinde, korkunç kin ve nefretle işlenen cinayetlere bir dur dememiz gerekiyor. Her gün bir gün öncesinden daha beter bir cinayete uyanıyoruz. Zaten 2000’li yıllarda başlayan çok güçlü kadın hareketinin hızının kesilmeye çalışıldığı, her geçen gün edinilmiş haklarının elinden alınması için önce medya aracılığıyla tartışmaya açılarak arkasından yasal zemine oturtulma çabasına girişilen bir dönemden geçiyoruz. Edindiğimiz haklarımızı korumaya çalışıyoruz. Hâlbuki daha iyiye daha güzele ulaşmak için uğraşmamız gerekiyor. Bu yüzyılda bu coğrafya da bize de bu düşmüş demiyoruz. Kadınların bu toplumun en güçlü dinamiği olduğunu bir kez daha sizin aracılığınızla dile getiriyoruz. Gülmek en büyük gücümüz. Kadın gülerse toplum güler.” şeklinde konuştu.
“İNTİHAR SÜSÜ VERİLEN VE DOSYASI KAPATILAN ÖLÜMLER VAR”
Avukat Demircioğlu, “Kadın cinayetlerinin yıllara göre istatistikleri çok sağlıklı olmamakla birlikte paylaşılmaktadır. Ancak bir de görünmeyen intihar süsü verilen ve dosyası kapatılan ölümler var. Şule Çet, Rabia Naz en son Rojda gibi sırf cinsiyete dayalı kadın cinayetlerinin birçoğunun başka kılıflar adı altında da işlendiği görülmektedir. Ama en acısı bu sayıların her birinin bir can olması, bir çocuğun annesi, bir annenin kızı olması, aynı zamanda bu toplumda birlikte yaşam hakkına sahip bir bireyinin yaşam hakkının sırf kadın olarak doğduğu için elinden alınmasıdır.” diyerek sözlerine son verdi.
|