Doğa bütün renkleriyle uyum içinde hareket eder, hiçbir renk bir diğerini dışlamaz. Hepsi bir diğerini daha güzel gösterebilmek için oradadır. Var güçleriyle bu muhteşem tabloyu yaratmak için çalışırlar.Her canlı ait olduğu yerde kendini daha mutlu hisseder. Bir başka deyişle kişi mutlu olduğu yere aittir. Canlılarda ait olma hissi güven duygusu yaratır ve dayanışmayı sağlar. Birbirlerine sahip çıkarak… Uyum içinde güne başlarlar tüm canlılar.Bu gözlem, bu doğa olayı bana, yaşamın olmazsa olmazları içinde gördüğüm ait olmak ve sahiplenmek duygusunu yaşatır.Bir ülkeye, bir şehre, bir aileye, bir okula, ya da bir derneğe ait olmak…
Bazıları yıllarca gurbetlerde çalışır çabalar yıllarını tüketir ve bir gün özlemini duyduğu kendini ait hissettiği şehrine döner. Asıl olan, kimlik duygusu, süregelen aidiyet duygusu, bağlar bizleri biribirimize. Bir toplumun değişimi, yenilenmesi ve gelişimi için de bu birliktelik gereklidir, gücün işaretidir. Birlikte başarma insana büyük haz, keyif ve tatmin duygusunu verir.Aidiyet duygusu olarak adlandırılan ait olma ihtiyacı herhangi bir grup tarafından kabul edilme anlamına gelen duygusal bir gereksinimdir. İnsan davranışlarının, düşüncelerinin ve duygularının çoğu ait olma ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Nereye aitse insan, oranın havasını solumak, suyunu içmek, toprağına gömülmek ister. İnsan, ait olmadığı yere bedenen uyum sağlasa da, ruhen ve zihnen asla uyum sağlayamaz.
İnsan için en önemli ihtiyaçların başında şüphesiz ki bir yere ait olma isteğidir. Ait olma ihtiyacının hem bedenen hem de ruhen zorunluluğu vardır. Ait olacak yer bulamayan insanı yalnızlık korkusu sarar. Ait olma ihtiyacı temelde düşüncede ve o düşünce doğrultusunda yaşanacak hayat tarzında ortaya çıkar.
İnsan yaratılış itibarıyla toplum olarak yaşamak zorundadır, toplum olarak yaşamak için de aynı düşünceleri paylaşmak, aynı ideallerin sahibi olmak gerekir.
Aynı düşünceye sahip olmayan insanların birlikteliği, beraber hareket edebilecekleri anlamına gelmez. Yani bir topluluk oluşturduklarından bahsedilemez.Bunun en etkili yansımasını, modern yaşam arzusuyla, ya da çağın bir aldatmacısı olan “refah seviyesini yükseltmek için” insanların köyden kente göç ettikleri dönemde görebiliriz. Toplumsal bir dönüşüme ve değerlerin kayboluşuna kadar giden köyden kente göç, insanların ilk zamanlarında ait olma duygusunu ve bu duygu kaybının sonucunda ortaya çıkan yalnızlık korkusunu çok net olarak gösterir. Asıl ait olduğu yerden başka yerlere aidiyet hissedenler, kalplerini asla tatmin edemeden yaşamaktadır. Yaşadığı yalnızlık korkusu, peşinden de bütün korkuları sürükleyerek getirir. Ait olduğu bir yeri olmayan insan, korkularının içinde bunalarak, korktuğu her şeye teslim olur.
Sevgi Sabırlıdır,Sevgi Şefkatlidir.Sevgi Kıskanmaz, Övünmez, Böbürlenmez.Sevgi Kaba Davranmaz. Mustafa Mızrak / Gazeteci / Yazar